Uluslararası Para Fonu Genel Müdürü Kristalina Georgieva, Avrupa ile ABD arasındaki para politikası farklılığının olumsuz etki yaratma ihtimalini küçümsedi, ancak gelişmekte olan piyasalarda sorunların daha ciddi olabileceğini söyledi. Merkez bankalarının Kovid-19 salgını sonrasında enflasyonu kontrol altına almayı hedeflemesi nedeniyle gelişmiş ekonomilerin çoğunun gösterge faizleri son yıllarda yükseldi. ABD’deki sinyaller kesintilerin hâlâ birkaç ay sürebileceğini öne sürse de, bu bankalar artık ekonomiler sakinleştikçe faiz oranlarını yeniden düşürmenin yollarını arıyor. ABD’deki yüksek faiz oranı ortamı, gelişmekte olan piyasalar için geleneksel olarak kötü bir haber; zira genellikle ABD doları cinsinden fiyatlandırılan borçlarını daha pahalı hale getiriyor. Yatırımcıların ABD’de daha iyi getiri elde etmeyi tercih etmesi nedeniyle sermaye çıkışlarını da tetikleyebilir ve finansal koşulların çok daha sıkılaşmasına neden olabilir. Georgieva Pazartesi günü Brüksel’de CNBC’den Silvia Amaro’ya şunları söyledi: “Bu, ABD’deki yüksek faiz oranlarının etkisinin daha derin olduğu ülkeler -birçok gelişmekte olan piyasa ekonomisi için- çok daha ciddi bir sorundur.” “Bunun bir kısmını Japonya’da da görüyoruz ve orada politika yapıcıların dikkati, dalgalanmaların nerede daha belirgin hale geldiğini dikkatle izlemek için keskinleştirilmeli. Avrupa’da ise durum böyle değil.” Avro bölgesinde ise “döviz kurunun etkisi konusunda çok fazla endişe duymuyoruz” dedi ve IMF’nin analizinin, ABD Merkez Bankası ile Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranları arasındaki 50 baz puanlık farkın ”çok yüksek” olduğunu gösterdiğini ekledi. döviz kurunda çok küçük veya yüzde 0,1 ila 0,2 oranında bir değişime yol açması muhtemel.” “Ve bu, burada (Avrupa’da) bunun büyük bir sorun olmadığı anlamına geliyor” dedi.