GENEL

TİM İhracat Seferberliği Eğitim Programı'na bölge ihracatçıları yoğun ilgi gösterdi

Abone Ol

Türkiye İhracatçılar Meclisi, Sürdürülebilirlik Eylem Planı hedefleri doğrultusunda Marmara Bölgesi ile başlattığı “Bölgesel Sürdürülebilir İhracat Seferberliği Eğitim Programları”na Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile devam etti.

Türkiye İhracatçılar Meclisinin, Avrupa Yeşil Mutabakatı, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik süreçlerine ilişkin ihracatçıları bilgilendirmek amacıyla Türkiye'nin 7 bölgesinde düzenlediği “TİM Bölgesel Sürdürülebilir İhracat Seferberliği Eğitim Programları”nın altıncısı Güneydoğu Anadolu Bölgesi özelinde gerçekleştirildi. Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi Yazarı Vahap Munyar moderatörlüğünde çevrim içi olarak düzenlenen programın açılışına TİM Başkanı Mustafa Gültepe, Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, TİM Başkan Vekili Ahmet Fikret Kileci ile bölgede faaliyet gösteren firma temsilcileri katıldı. Program kapsamında katılımcılara, Çevre ve İklim Değişikliği Alanında Bakanlık Uygulama ve Destek Programları, Sürdürülebilirlik Raporlaması, Uygulaması ve Yeşil Finansmana Erişim, AB SKDM Öncelikli Sektörlerin İyi Uygulama Örnekleri konularında bilgilendirmelerde bulunuldu.

Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe, sürdürülebilirliğin, kendileri için en güncel ve dinamik başlıklar arasında yer aldığını, bu konunun aynı zamanda ihracat açısından stratejik bir önem taşıdığını ifade etti.

Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 42'sini AB ülkelerine gerçekleştirdiğini hatırlatan Gültepe, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Bu büyük pazarın bizim için alternatifi yok. Dolayısıyla orta ve uzun vadede AB pazarında varlığımızı devam ettirebilmemiz için Yeşil Mutabakata uyumdan başka bir seçenek bulunmuyor.  Yeşil Mutabakat, 2050'de karbon salınımının sıfırlandığı bir Avrupa hedefliyor. Tabi 2050'ye kadar her sektörün adım adım belli aşamaları tamamlaması gerekiyor. Örneğin çimento, elektrik, demir, çelik ve gübre gibi enerji yoğun sektörler için 2026'da kritik bir süreç başlıyor. Söz konusu sektörlerde 2026'dan itibaren sınırda karbon vergisi uygulanmaya başlayacak. Sonraki yıllarda tekstil ve hazır giyim gibi küresel ölçekte iddialı olduğumuz sektörlere sıra gelecek. Süreci fırsata çevirmek bizim elimizde. Karbon vergisi olarak ödeyeceğimiz bedeli sürdürülebilir üretim kapasitemizi geliştirmek için kullanabiliriz. Fiyat odaklı rekabette zorlandığımız Asyalı rakiplerimize karşı kaliteli ve sürdürülebilir üretimimizle avantaj elde edebiliriz. TİM olarak bu bilinçle çalışmalarımızı yürütüyoruz.”

Güneydoğunun, yatırım teşviklerinin de yüksek olduğu bir bölge olduğuna dikkati çeken Gültepe, sözlerine şöyle devam etti:

“Bu anlamda yeni yatırımların sürdürülebilirlik kriterleri göz önüne alınarak gerçekleştirilmesini önemsiyorum. Elbette kamunun bu süreçteki desteği çok önemli. Nitekim yeşil dönüşüm konusunda kamu otoritesinde de güçlü bir irade var. Ticaret Bakanlığımız geçen ay Avrupa Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği'ni devreye aldı. Firmaların yeşil dönüşüm sürecindeki danışmanlık hizmet giderleri yüzde 50 oranında desteklenecek.  Firmalara beş yılda toplam 10 milyon liraya kadar destek verilecek. Bu desteklerin çoğaltılmasının firmalarımızın yeşil dönüşüm sürecindeki moral ve motivasyonunu artıracağına inanıyorum.“

Programın bir diğer açılış konuşmacısı olan Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, enerji, ar-ge, inovasyon, tarım, su ve bağlantısallığın, gelecek dönemde Türkiye'nin üretim kapasitesini belirleyecek başlıklar arasında yer aldığını belirtti. Yenilenebilir enerjide kurulacak alanların sınırlı olduğu için hidrojene de yoğunlaşılması gerektiğini söyleyen Bozay, “Nükleer enerji kapasitesinde artırıma gidiyoruz. Bu husus ihracatçılarımız için de önemini koruyacak. Burada bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum. Bağlantısallıkta Türkiye'nin konumu çok önemli. Intermodal taşımacılık için demir yollarını ileriye taşımak ve bu demiryolları üzerinden kuru limanlar kurmak gibi yoğunlaşmamız gereken unsurlar var.” diye konuştu.

Tarıma da odaklanılmasının gerekliliğini vurgulayan Bozay, “Son 10 yılda Türkiye ekonomisi yüzde 60'a yakın büyürken, tarımda büyüme sadece yüzde 23 oldu. Ukrayna Savaşı, enerji ile tarımın bir milli güvenlik meselesi olduğunu hepimize gösterdi. Önümüzdeki dönem tarımda kendisini ileriye taşıyan ülkeler bambaşka yerlerde olacak.” dedi.

Asıl çalışılması gereken hususun marka yaratmak olduğunu ifade eden Bozay, “Bu noktadan baktığımızda tekstil sektöründe önemli bir yerdeyiz. Tarım ve tekstilde dışarıya açılımın arttığını görüyorum. Mısır'da ve Sırbistan'da fabrikalar kuruyoruz.” şeklinde konuştu.

Gelecek yıllarda kalifiye eleman bulmakta zorluklar yaşanacağını aktaran Bozay, sözlerine şu şekilde devam etti:

“Özellikle dijitalleşmede çok iyi bir ekip kurmamız gerekiyor. Avrupa Birliği, 2030 yılına kadar dijitalleşmeden anlayan 20 milyon uzman istiyor. Yani sadece mühendis değil dijitalleşmeyi de bilen kişiler istiyor. Bu açıdan meslek liselerimizin kurulması lazım. Nasıl ki Motor Meslek Lisesi varsa dijitalleşme konusunda da meslek liselerinin olması gerekiyor. Bu konuyu ilgili bakanlıklarımızla ele alıyoruz. Avrupa Birliği'nin 2030 yılına kadar 20 milyon uzmana ihtiyacı varken sadece 4.6 milyon uzman yetiştirebildi. Kalan 6 yılda bu ihtiyacının giderilmesi zor gözüküyor. Bu nedenle beyin göçüne dikkat etmemiz gerekiyor. Yetiştireceğimiz uzmanlarımızı ülkemizde tutabilecek ortamları oluşturmalıyız. Bütüncül bir yaklaşımla, doğanın finansallaştırılmasını iyi özümsemeli ve bilmeliyiz. Bu konuda yüksek bir kapasiteye sahibiz.”

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, Türkiye'nin 2000'li yıllardan bu yana sanayiden bilim teknolojiye, ticaretten yatırıma, spordan sanata kadar birçok alanda büyük ilerlemeler kaydettiğini belirtti. Bu süreçte Türkiye'nin yaşanan zorluklar karşısında çözüm odaklı, yeni stratejiler, projeler ve inovatif yaklaşımlar ile sorunların değil, çözümün birer parçası olarak hareket ettiğini ifade eden Yozgatlıgil, şöyle devam etti:

“Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 2053 yılında net sıfır emisyona ulaşma hedefimiz var. Bakanlığımız 2021 yılında yayınlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı ve taraf olduğumuz Paris İklim Anlaşması kapsamında, sanayimizde yeşil dönüşümün gerçekleştirilmesi ve emisyonlarımızın azaltılması konusunda çeşitli destek ve teşvik programlarını harekete geçirdi. Bu programları ulusal ve uluslararası kaynaklı olarak aktive ediyoruz. En önemlilerinden bir tanesi Türkiye'nin Yeşil Sanayi Projesi. Bu proje, Dünya Bankası desteğiyle 450 milyon dolar bütçeye sahip ve bakanlığımızın sorumluluğunda yürütülüyor. Ana paydaşlarımız ise TÜBİTAK ve KOSGEB. Bunlar üzerinden üniversitelerimizin, sanayimizin ve girişimcilerimizin yeşil dönüşüm projelerini destekliyoruz. Hedefimiz 10.000 işletmenin yeşil dönüşüm temelinde yol haritalarını oluşturmak, bu adımları izlemek ve desteklemek.”

Yeşil dönüşüm yatırımlarına destek sağlanması yönünde mevzuatı güncellediklerini ifade eden Yozgatlıgil, şu şekilde devam etti:

“Yatırımlar, yeşil dönüşüm destek programımız kapsamında desteklenecek. Biz genellikle bu noktada ulusal ama daha çok uluslararası kaynaklar sağlamayı hedefliyoruz. Yine ülkemiz ile Dünya Bankası arasında Organize Sanayi Bölgelerinin altyapı yatırımlarını desteklemek üzere 300 milyon dolarlık bir finansman anlaşması da yakın zamanda imzalandı. Ülkemizi, yatırım, istihdam, üretim ve ihracat yoluyla büyütmeye kararlıyız. Bu çerçevede Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak Türkiye'nin yeni yüzyılında her türlü gayreti hep birlikte göstereceğiz.”

TİM Başkan Vekili Ahmet Fikret Kileci ise sürdürülebilirliğin ve çevreciliğin artık bir satış argümanı olmaktan çıktığını ve olmazsa olmaz bir noktaya geldiğini vurguladı. Bugüne kadar birçok kurala uymadan yapılan işlerin, sadece kendilerinin değil, dünya genelindeki üretim merkezlerinin bakış açılarını da etkilediğini bildiren Kileci, “Bu konuda artık daha önemli ve planlı adımlar atmamız gerekiyor. Bundan sonra üreticiler, üretici ülkeler ve firmalar, değişen moda trendlerine karşı, doğayı daha az kirleten, daha doğal ve minimal ürünlere yönelmek zorunda.” dedi.

Faaliyette bulunduğu tekstil ve hazır giyim sektörlerinin, birbirlerinin ayrılmaz iki parçası olduğunu belirten Kileci, “Bu kapsamda 10 farklı birliğimiz ile ortak çalışma grupları oluşturarak, Türkiye genelinde eğitim faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Hazır giyim ve tekstil, doğaya en çok zarar veren sektörler olarak görülse de aslında durum böyle değil. Bunu ispat etmek adına zarar veren üretim modellerini revize etmek için ciddi çalışmalar yapıyoruz.” diye konuştu.

Yeşil Mutabakat ile ilgili yaptıkları çalışmaları katılımcılara anlatan Kileci, GAİB ve GATHİB olarak bölgelerindeki üniversitelerde eğitim programları düzenlediklerini söyledi. Çeşitli konularda akademisyenlere eğitim verdiklerini belirten Kileci, programlara katılan akademisyenlerin bu konularda öğrencilerini eğitmelerini sağlamaya çalıştıklarını ifade etti.

Eğiticilerin eğitiminin kendileri için çok önemli bir husus olduğunun altını çizen Kileci, şöyle devam etti:

“Sürdürülebilirlik, yeşil ekonomi, dijitalleşme gibi konular çok farklı dinamiklere sahip. Bu nedenle üzerinde hassasiyetle çalışılması gerekiyor. Bu anlamda bizler de eğiticilerimizin eğitimiyle bunu bir noktaya taşımaya gayret ediyoruz. Bu proje ile üniversitelerimizden mezun olan öğrencilerimizin, sürdürülebilir ve kaynakları verimli kullanan bir toplumu desteklemek için gerekli bilgi, yetenek, değer ve tutumlara sahip olmalarını hedefliyoruz.”