WorldFood İstanbul, 30.Yılında Rekor Katılım ile Devam Ediyor!
Abone Ol
Türkiye’nin gıda ve gastronomi kültürünü dünyaya duyuran, Uluslararası Gıda Ürünleri Teknolojileri Fuarı – WorldFood İstanbul, ikinci gününde ilgi çekici panellerle sektörün nabzını tutmaya devam ediyor. Fuarın ikinci gününün odağında “israfla mücadele”, “yenilikçi mutfak akımları” ve “gıdada sosyal fayda ve girişimcilik” vardı.
Hyve Group tarafından düzenlenen ve 1 Eylül’de TÜYAP’ta kapılarını açan WorldFood Istanbul Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı, 30.yılında bir rekora imza attı ve ilk günü 9.200 kişinin ziyareti ile kapattı. Gıda sektörünün uluslararası buluşma noktası olan fuar, sektördeki son ürün, hizmet ve teknolojilerin sergilenmesine, yerli üreticilerin ve girişimcilerin desteklenmesine öncülük ediyor.
WorldFood Istanbul 2022; İHBİR ile olan güçlü iş birliği ve ihracatta oldukça etkin bir rol oynayan Alım Heyeti Programı çerçevesinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri (MENA), Balkan ülkeleri, CIS ülkeleri, Güney & Kuzey Amerika ülkeleri, Güneydoğu Asya gibi önemli bölgelerden ağırlıklı olmak üzere 77 ülkeden 600'den fazla davetli satın alma profesyonelini İstanbul’da ağırlıyor. Gıda sektörünün her alanından katılımcı ve ürünlerin yer aldığı, oldukça geniş bir ürün yelpazesini hem satın almacılar hem de ziyaretçilerle buluşturan fuar, toplamda 25 ülkeden 800’e yakın katılımcıya yeni iş birliği anlaşmaları fırsatları sunuyor. Fuar bünyesinde gerçekleşecek ticaret için bu sene 1 milyar Euro hedefleniyor.
“Gıda Dünyasının Türkiye Buluşması” niteliği taşıyan ve bugüne kadar Türk gıda sektöründeki en son ürün, hizmet ve teknolojilerin sergilenmesine öncülük eden WorldFood Istanbul, oturumların yanı sıra konferans programıyla da sektördeki değişime ve gelişime öncülük ediyor.
İkinci günün ilk oturumu, Fazla Gıda Pazarlama Müdürü Koray Koçer’in moderatörlüğünde düzenlenen “İyilik Yap, Gıdayı Koru! Üretimden Masaya İsrafla Mücadele” başlıklı panelde; Metro Türkiye Sürdürülebilirlik Müdürü Betül Bildik, Hiç Urla Kurucu Ortağı Sürdürülebilir Tarım ve Gastronomi Girişimcisi Duygu Özerson Elakdar, Akkomarka Yön. Kur. Üyesi Hasan Yeşilyurt ile Divan Çevre ve Sürdürülebilirlik Yöneticisi Nur Çelik gıda israfıyla mücadele konusunda yaptıkları projeleri dinleyicilere anlattı.
30 yıldır faaliyet gösterdiklerini ve tedarik tarafında güçlü bir etki alanı olduklarına dikkat çeken Metro Türkiye Sürdürülebilirlik Müdürü Betül Bildik, “Binlerce tedarikçimiz var; çiftçilerle, balıkçılarla, burada standı olan birçok firma ile çalışıyoruz. Tedarik tarafında güçlü bir etki alanımız olduğunu biliyoruz. Bir de tüketiciler var. Bizim daha çok odaklandığımız horeca dediğimiz otel restoran ve işletme mutfaklarının olduğu alandır. Biz bu iki taraf arasında tam ortada duruyoruz ve tedarik sağlıyoruz.” dedi.
Sürdürülebilirlik konusunda toplamda 22 tane aktif projeleri olduğuna belirterek sözlerine devam eden Bildik, “Projelerimizden bir tanesi kafessiz yumurta hayvan refahı ile ilgili. Türkiye’de ilk defa hayvan refahı ve kafessiz yumurtayı gündeme getirerek müşterilerimizi bu konuda bilgilendirip tavukların çok sıkı hareket alanı olmayan kümeslerde bütün hayatlarını geçirip ondan sonra mutfaklara sunulması konusu var. Bunun önemli bir gündem olduğunu düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Sürdürülebilirlik konusunda, kendi operasyonlarında 2017 yılından beri çalışmalar yaptıklarını söyleyen Bildik, atıklarını %51 oranında azalttıklarını belirtti.
Hiç Urla projesinin detaylarını dinleyicilere aktaran Hiç Urla Kurucu Ortağı Sürdürülebilir Tarım ve Gastronomi Girişimcisi Duygu Özerson Elekdar, “Lokanta olmadan öncesinde Urla’da hikayemize zeytin tarımı ile başlamış olan bir firmayız. Kısaca ne yaptığımızı özetlersek Urla özelinde yerelde döngüsel, sürdürülebilir bir ekonomik model yarattık. Bunun çıkış kaynağı bizim için zeytin ormanı oldu. Yasal anlamı ve tanımıyla orman olan 2400 dönüm bir ormanlık alanda 60 bin zeytin ağacını organik sertifikalayarak zeytinyağı üretiyoruz. En iyi zeytinyağını üretmek hedefiyle çıktığımız yol sonunda bizi bu ormanı sürdürülebilir kılmak amacıyla birçok yatırıma yöneltti.” dedi.
Sürdürülebilirliğin ekonomik, sosyal ve çevresel olmak üzere üç unsuru olduğunu belirten Özerson, “Bizim tarıma yaptığımız yatırımı sürdürülebilir kılmak için tüm bakir doğasını döngüsel bir ekonomik sistem kurgusuna sokmamız lazım. Sonuç öyle bir yere vardı ki biz bir orman işletiyoruz bu ormanın içindeki tüm yenilenebilen tüm aromatik bitkileri de organik sertifika ile Türkiye’deki tarım sistemine ilk kez kayda aldırarak Türkiye’nin ilk ve tek yenilebilir ormanını işletiyoruz. Bu ormandaki bütün ürünleri kendi organik sertifikalı işleri, katma değerli ürünlere dönüştürerek ihracatını yapıyoruz. Bir diğer yandan ormandaki diğer ürünleri daha görünür kılmak başta zeytinyağına bir platform sunmak. Urla gibi gastronomik açıdan büyük bir zenginliğe sahip dünyada marka destinasyonu olmayı hak eden Türkiye’nin incisi olan destinasyonu da görünür kılabilecek, restoranımız aracılığıyla ormandaki tüm biyoçeşitliliği sofralara taşıyoruz. Bunu yaparken sosyal olarak bölgemize katma değer sağlayarak tarımdan bir ekonomi yaratılabileceği modelini göstermiş olarak sosyal sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Diğer yandan Urla’nın biyoçeşitliliği görünür kılarak, anlatarak ve gastronomik değer katarak sofraya taşıdığımız için çevresel sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Yaptığımız bu tarımsal yatırımın geleceğe dönük onu besleyecek uydu markalar yaratmamızdan kaynaklı ekonomik olarak sürdürülebilir bir model yaratmış oluyoruz.” diyerek düşüncelerini belirtti.
Sürdürülebilirliğin reçetesini yazdıklarını belirterek sözlerine başlayan Divan Çevre ve Sürdürülebilirlik Yönetici Nur Çelik, “Arama motorundan sürdürülebilirliğin anlamına baktığımızda 23 milyona yakın farklı tanım göreceksiniz. Bu da bize herkesin bu konuya bakış açısının farklı olduğunu gösteriyor.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“İklim krizi ile tüm dünya mücadele ediyor. İklim krizinin kaynağı biz insanlarız. Nüfus artıyor, ihtiyaç ve beklentilerimiz artıyor. Bunun yanında teknoloji ilerliyor. Biz çevre, toplumsal hayat, ekonomik kalkınmanın gereklilikleri karşısında sürdürülebilir modellere geçmek zorundayız.”
Akkomarka olarak bir yılı aşkın süredir sürdürülebilirlik konusunda önemli çalışmalar yaptıklarına dikkat çeken Akkomarka Sürdürülebilirlik ve İş Geliştirme Uzmanı Seda Tarakçı, “Tüm çalışmalarımızı sorumlu restoran hareketi adı altında topladık. Gıda atığının ne kadar önemli olduğunu misafirlerimize anlatmak için elimizden gelen birtakım çalışmaları gerçekleştirdik. Çocuk misafirlerimiz için kitapçıklar hazırladık. Geleceğin bireylerini bilinçlendirmeyi hedefliyoruz.” dedi.
Çağımızın en büyük probleminin iklim krizi olduğunu belirterek sözlerine devam eden Tarakçı, “Dünya nüfusu 1800’lü yıllarda 1 milyarken önümüzdeki 10 yılda 10 milyarı geçmesi bekleniyor. İklim krizi ile birlikte üretim yapılacak alanlar her geçen gün azalmakta ve yakında üretilen gıdalar çok yakında dünya nüfusuna yetmeyecek. Bu nedenle iklim değişikliğini hem de gıda israfını durdurmamız gerektiğini biliyoruz. Bunun yolu da hepimizin mutfağından ve sofrasından geçiyor. Kısacası iklim değişikliği ile mücadele sofralarımızda başlıyor.” ifadelerini kullandı.
Günün ikinci panelinde ise Türk mutfağının global trendlerin etkisiyle gelişimi ve sağlıklı beslenme eğilimleri “Yenilikçi Mutfak Akımlarının İzinde: Geleneksel Mutfaktan Yenilikçi Mutfağa” panelinde; İşletmeci Şef Özlem Mekik moderatörlüğünde, Uzman Diyetisyen Aslı İçüngür, yönetici şef Eren Demirci, EKS Mutfak Kurucusu Eyüp Kemal Sevinç ve Koruyucu Sağlık Uzmanı ve Mikrobiyolog Prof. Dr. Oğuz Özyaral tarafından tartışıldı.
Tat duyusunun bir hafızası olduğuna dikkat çeken Uzman Diyetisyen Aslı İçüngür, “Biz ne kadar yenilikçi olursak olalım köklerimiz her zaman o eski atalarımızın beslenme şekline doğru döndürecektir.” dedi.
Diyetisyen olarak aşırı gelenekseli yeniliğe çevirme taraftarı olmadığını belirten İçüngür, “Türk halkı döner, köfte seven bir topluluktur. Herkes kendi alanından en doğru pişirme yöntemi ile yemeklerini icra etmelidir. Buradaki en önemli nokta kullanılan yağlar ve miktarı, porsiyonlamalar, pişirme teknikleridir.” İfadelerini kullandı.
Bugünün yenilikçi mutfağının ileride geleneksel mutfağa dönüşeceğinibelirten EKS Mutfak Kurucusu Eyüp Kemal Sevinç, “Geleneksel mutfak evimizde pişen yemekler diyebiliriz. Yenilikçi mutfak ise son 20 yıl içerisinde ülkemizde daha aktif bir şekilde uygulanmaya başladı. Zaman geçiyor, hayat standartları değişiyor. Bu mesleği yapan şefler de misafirlerini heyecanlandırmaları gerekiyor. Onu yapabilmeleri için de yeni yemekler geliştirmek zorundalar ve yeni heyecanlar yaratmak zorundalar. Bu yapılan yenilikçi yemekler zamanla geleneksel mutfağın içine geçmiş oluyorlar. Bugünün yenilikçi mutfağı yarının geleneksel mutfağı oluyor.”
Geleneksel mutfağa fizyon eklediğimizde gastronomi sanatı ortaya çıktığını dile getiren Koruyucu Sağlık Uzmanı ve Mikrobiyolog Prof. Dr. Oğuz Özyaral, “Geleneksel mutfağa gittiğinizde inanılmaz bir disiplin olduğunu görüyoruz. Örneğin; çorbayı tahıllı yapıyorsa önümüze bir daha tahıl çıkmıyor. Ayrıca geleneksel Türk mutfağından inanılmaz bir zenginlik var. Pirinç pilavını yaparken sunum için içine kuruyemiş koyuluyor. Biz bunları şu anda yapıyoruz, adı yenilikçi oluyor. Gelenekseli yeniden hayata getirmeye çalışıyoruz.” diyerek düşüncelerini dile getirdi.
Sektörün nabzını uzman isimlerle tutan WorldFood Istanbul, üçüncü gününde de etkinlikleriyle sektörün ekonomik ve renkli yönünü ele almaya devam edecek.
Gelişmelerden haberdar olmak istiyor musunuz?
Google News’te FUAR DERGİSİ sitemize
abone olun.