Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) verilerine göre, 1990-2023 yılları arasında Çin Halk Cumhuriyeti, ABD’den sonra dünya çapında en fazla uluslararası doğrudan yatırım (UDY) alan ikinci ülke konumundadır. Çin’in aldığı UDY’nin yaklaşık üçte ikisi 2010-2023 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu dönemde Çin, dünya genelindeki UDY akışlarının %9,25’ini çekmiştir. Ayrıca, 1997 ve 1999 yıllarında Çin’e özel idari bölge olarak katılan Hong Kong ve Macao dahil edildiğinde, Çin’in uluslararası yatırım çekme performansı daha da yüksek seviyelere ulaşabilmektedir.
YASED'in yaptığı değerlendirmeye göre; Çin sadece yatırım çekme konusunda değil, aynı zamanda yurt dışına yaptığı yatırımlarla da dikkat çekmektedir. 1990 yılında UDY akışlarında dünya genelinde 22. sırada yer alan Çin, 2010’da 5. sıraya yükselmiş, 2022 yılında 2. ve 2023 yılında ise 3. sıraya yerleşmiştir. 2010-2023 yılları arasında, küresel UDY akışlarının yaklaşık %10'u Çin anakarası menşelidir. Çin’den yurt dışına UDY akışlarının küresel toplam içindeki payı 1990’da %0,34 iken, bu oran 2000’de %0,8’e, 2010’da %4,95’e ve 2020’de %19,72’ye ulaşmıştır.
Küreselleşme sürecinden en fazla faydalanan ülkelerin başında gelen Çin, Avrupa Birliği’ni (AB) tek bir ülke olarak saymazsak, 2009 yılından bu yana dünyanın en büyük ihracatçısı durumunda. 2001 yılında 6. sırada yer alan ve dünya toplam ihracatının %4,34’ünü üreten bir ülke olarak 2010 yılında payını %10,45’e yükseltti ve 2023 itibarıyla küresel ihracattaki payı, %14,55’e ulaştı. Günümüzde Çin’in ihracatında imalat sanayi ürünlerinin payı %90’ının üzerinde; bu oran 1992 yılında %80’inin altındaydı. OECD verilerine göre Çin’in 2010-2022 yılları arasında gerçekleştirdiği imalat sanayi ihracatının ortalama %30’unu yüksek teknoloji grubuna giren ürünler oluşturdu. 2013 yılında Çin hükümeti, Çin’in dünya ticaretindeki giderek önemi artan rolünü güçlendirmek ve ticaret yaptığı ülkeler ile lojistik ağlarını geliştirmek amacıyla “Kuşak ve Yol İnisiyatifi”ni ilan etti. Çin’in ihraç pazarlarına erişim ve konumunu koruma stratejileri çerçevesinde üretim kapasitesini ve kabiliyetlerini üçüncü ülkelere de kaydırdığı gözlemlendi.
Türkiye ise, AB ile Gümrük Birliği ve AB ülkelerinin toplam nüfusunun %19’una denk gelen 85 milyonu aşkın nüfusunun oluşturduğu iç piyasası sayesinde uluslararası yatırımlar açısından önemli bir destinasyon. Bu nitelikler, başta imalat sanayi firmaları olmak üzere Çinli yatırımcılar için de cazip fırsatlar sunuyor.
Çin firmalarının 2000’li yılların ortasında yükselişe geçen yatırım yoluyla yurt dışına açılım rüzgârı, parçası olduğu tedarik zincirleri ve lojistik avantajları ile imalat sanayindeki uzmanlığı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de dikkatini çekti. Öte yandan, Çin menşeli firmalarca Türkiye’ye yapılan yatırımlara ait finansal akımların Hollanda gibi Avrupa ülkelerindeki bölgesel merkezler üzerinden geliyor olması nedeniyle bu etki, UDY istatistiklerine yansımış değil.
Bilindiği üzere mevcut yatırımcıların ülkemize olan güvenleri ve ülkemizdeki yatırımları sonucu elde ettikleri olumlu deneyimler, aynı ülkeden ve bölgeden diğer firmaların da ilgi göstermesine vesile olmakta. Bu vesileyle, en iyi uluslararası yatırım promosyonu stratejilerinden biri mevcut yatırımcıların memnuniyetinin yüksek düzeyde tutulmasıdır. Tabii ki; bunun için makroekonomik parametreler ve düzenleyici çerçevenin öngörülebilirliği büyük bir önem taşıyor.
Ülkemizin Çin ve dünyanın diğer bölgelerinden alacağı yatırımlarda Gümrük Birliği ve Avrupa’yla olan lojistik entegrasyonunun belirleyici olmaya devam edeceği öngörülmektedir. 2020 yılında patlak veren COVID-19 Pandemi Krizinin küresel tedarik zincirlerinde ortaya çıkardığı kırılganlıklar ve yükselen nearshoring/friendshoring trendlerinin Türkiye gibi pazara daha yakın yerlerdeki üretim üslerini birer yatırım destinasyonu olarak öne çıkarması muhtemeldir.
Bu gelişmeler, Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik çalışmaları, AB ülkeleri ile lojistik entegrasyonu sağlayacak yatırımları ve özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde hayata geçirilen regülasyonlara adaptasyonu daha da önemli bir hale getirmektedir.